31 Mayıs 2012 Perşembe

Savaş Bir Sanattır!

Dünyaya geldiği andan itibaren insan yaşamındaki tek esas, varlığını devam ettirmek adına verdiği mücadeledir ve elbette bütün mücadelelerin temelinde savaş vardır! Savaş tabiatın yapısı gereği kaçınılmazdır! Sabretmek, beklemek, direnmek, takip etmek, taklit etmek ve tüm bunlara benzer ne varsa hepsi birer savaştır. Savaş bir sanattır! (Sun Tzu saygısı adına)

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Cemiyet-i Sağır

Kanımca kişiliğimizi oluşturan temel değerler arasıda o kadar fazla görsel unsur var ki, aramızdan birisi de çıkıp, kişiye ses tonu üzerinden karakter analizi yapmaya kalkışsa her halde yaptığı şeyin erdem seviyesini anlamayanlar tarafında bir fiil lanetlenmekten kurtulamayacaktır... Öte yandan kör olmakla ya da var olanları görmezden gelmekle suçlanması da olağandır! Sonuç itibariyle bakar körler cemiyetine duyar sağırları da eklemek sanırım çok daha önce yapmamız gereken bir işti... yazık ki erteledik!

 (Belki de duymazdan geldik...)

3 Nisan 2012 Salı

Müdahil Beklentiler

Özlemem ben şehirleri,
Meraklandırmaz beni geri bıraktığım yerlerin tuhaf halleri.
Üzmez ya da düşündürmez uzakta kaldığım zaman kaldırımlarımlarını işgal etmiş kör dilencileri... Koşturan kalabalığın yaşam derdi,
Hakkını arayan onlarca kimsesizin müdahil beklentileri...
Bütün bunları yok sayar aklım,
Ve yokluğu anlamaya çalışan ayaklarım, yolsuzluğu adres edinmiş mektuplarım...
Hiçbiri bir avuç manzaraya kanacak kadar basit değildir.
Çünkü önemsemem yokluğunda ceplerime sığdıramayacağım maviyi, ya da geceyi.

12 Ocak 2012 Perşembe

Kolay Yazı

Kolay bir yazı yazmaya karar verdim: Öyle ki kültürel kaygılardan uzak, toplusal dinamiklerin sac ayaklarını asla yalamayacak kadar asil, farklılaşmanın ben merkezci otoriter kucağında çırpınamayacak kadar mütevazi. Rekabete sonsuza dek kapalı bir çocuk kumbarası gibi... Sade, basit ve tepeden inmeciliğin olası bütün gücüne rağmen amacına ulaşmaya kararlı ve serinkanlı bir yazı. Değerleri olan ve kaybedeceği şeyleri seven bir yazı. Kaybettiklerini fark edip öfkeyle dişlerini bileyen sıradan bir eski düşmanın dostu, dostun akılsız düşmanı. Yok edilmişliğin kaynağı, var olanın kalfası ve birikmiş bütün öfkelerin aynası. Yolunu kaybetmiş bütün kayıpların dilsiz haritası bu yazı. Tek derdi basit olanı anlatması. Bu işte böyle bir yazı.

7 Ağustos 2011 Pazar

Sarı Yaldızlı Arma

...iki yüzlülüğün tek astarlı sırtandan başlayıp kısmi kolalı kollarına ve oradan devinip, omuz apoletlerine kadar uzanan bu rotası belirsiz seyahati armağan edeceğim yüksek yakalar ve mavi düğmeli beyaz ceketler yarı resmi bir otoritenin kararsız bakışlarında isim bulur. Cep kapaklarını özenle diken terzinin kör olması ihtimalinde dahi, kalbin üzerine işlenmiş sarı yaldızlı armanın ve yakadaki desensiz rozetin uyumu esas olmak şartı ile adım adım her dikiş ve düğüm asaletin kisvesine bürünmüş birer kambur zihniyetin timsalidir. Ne giyse sırıtır. Kravat işin kitabına uygun ve üst düğmesi açık olan gömleğin yancılığını yapadursun birlikteliklerinin tek sebebi o günün Perşembe olmayışıdır, Salılar sıkıcı ve Pazarlar artık sıradandır. ...terletir ve amir kılığında ve emir adında yüreğine salınmış korku ile önce ruhunu sonra da duvarları yıllar önce boyanmış bir dairenin tuğlalarını düşünür. Bütün bu maceranın merkezi o sarı yaldızlı armanın ardına saklanmış bir basit cüzdan ve iki kalem kagıt parçasıdır. Yürür ve kendi sessizliğinde duyuğıu ayak seslerinin korkusunu da yanında götürüp uzaklaşır.

8 Haziran 2011 Çarşamba

Stilize Edilmiş Yalnızlık

     Tüm vedalar zor ve yıpratıcıdır. Vedaları bizlere kaçınılmaz bir son olarak dayatan bu merhametsiz yaşam neden bu kadar kolay bağlanmamıza müsade eder? Nasıl olur da sorgusuzca düşünmeden bırakırız kendimizi o tırnakları boyalı, bileklerine kadar çamura bulanmış vicdansız kollara... Ne diye bu güzelim yalnızlığımızı aldatırız ki onunla?

     Vazgeçmek insanoğlunun doğasına tamamen ters olmalı kanımca, zira insanoğlu bağlanma konusunda kendini stilize ederken asla veda anını düşünmemektedir. Şayet bağlanılan şeye "bir gün nasıl vazgeçerim" mantığı ile bakıyorsa, söz konusu olgu ile şahıs arasında olası bir duygusal bütünlükten bahsetmek budalalıktan başka bir şey değildir! Bağlanma ve bağlılığı güçlendirme süreci özen istemeyen, emek ve çabadan tamamen uzak, tümüyle içgüdüsel bir süreç olmalı aksi halde nasıl olur da insan duygusal anlamda bağlandığı olgu ve nesnelere karşı manevi anlamlar yükleyebilirler ki?